Bilalin Kahvesi ‎‎ ‎‎
>/tr>


Dünyaya, İnsanlara, Olaylara

MAVİ PENCERE

Necdet Ersoy

                                 BAŞ SAYFA  DÜŞÜNCE ODASI   MAVİPENCERE    GÖZLEMEVİ    ARKABAHÇE    IŞIKLIYOL
  ;                                               Alıntılık   Belgelik    Yarenlik    Okumalık ‎    Bakmalık    Gezinmelik 

BİLAL’İN KAHVESİ

Bizim çocukluğumuzda ‎ ‎‎ Aydın’da belli başlı kahvelerden biri Bilal’in kahvesiydi. Bilal’in kahvesi Hükümet Bulvarından yukarı doğru çıkarken sağda, Ramazan Paşa ‎Camisinden biraz aşağıdaydı. Hükümet Bulvarının orta refüjünde palmiye ağaçları vardı. ‎Bulvardan arada bir Aydın’daki bir kaç taksiden biri olan Tabakkıran Mehmet’in Chavrolet’i ‎veya Topal Cemal’in mavi Dodge’si kahvenin önünden geçerdi. Tabii vali beyin siyah makam ‎arabası sabah akşam belli saatlerde hükümet konağına çıkar inerdi. Kahveye trotuardan ‎birkaç basamakla çıkılırdı. ‎

Chevrolette Dodge Ön tarafta geniş bir bahçesi vardı. Sabahları arkadaki binanın öğleden sonra da ‎yandaki binaların gölgesi bahçeyi güneşten korurdu. Arka tarafta da yaz öğleden ‎sonralarının gölgede bile dayanılmaz sıcaklarından kısmen korunabilmek için kaçılan küçük ‎bir bahçe daha vardı. Mestan Efe işte bu kahvenin müdavimlerindendi. ‎(*).

Bir  Efe Mestan Efe Cumhuriyet sonrası düze inen birçok eşkıya gibi affa uğramış pek kirli işlere de ‎bulaşmadığı için eski eşkıyalığı ile değil efeliği ile anılan Mestan Efe, belli bir saygınlığı ‎olan herkesçe sevilen biriydi. Mestan Efe hemen her sabah Yağcılar’daki evinden çıkar, ‎kahveye gelir her zamanki yerine yani komşu duvarla kahve duvarının birleştiği köşeye ‎yüzü ‎giriş kapısını kontrol edebilecek konumda, ihtiyaçtan değil bir aksesuar olarak taşıdığı ‎bastonuna dayanarak oturur, gelen gidenle selamlaşır, ama çok gerekli olmadıkça kimseyle ‎konuşmazdı.

Bilal’in kahvesi memurların, avukat, doktor, hakim gibi şehrin muteber ‎insanlarının da mekanıydı. ‎. ‎ Avukat Sökeli Muharrem, Doktor Nuri Bey, Çilingiroğlu Şerif ‎Bey, Şevketiye Muhtarı Çerkez Fuat ve Ağır Ceza Reisi Topal Hakim’den oluşan bir grup ‎da bazan burada toplaşır hafta sonu gidilen veya gidilecek olan avdan, avla karışık yenen kır ‎yemeklerinden söz ederler,‎. ‎ Çilingiroğlu Şerif’in hikayelerine kahkahalarla gülerlerdi. ‎. ‎Topal ‎Hakim’in namından da anlaşılacağı üzere bir ayağı aksardı. Adını pek kimse bilmez ama ‎soyadının ‎. ‎Kocareşitoğlu olduğunu ve ‎. ‎Koca Reşit Paşa’nın torunu olduğunu herkes bilirdi. ‎ Mestan Efe kahvede karşılaştığı herkesle selamlaşır ama Topal Hakim’e ayrı bir ihtimam ‎gösterir, onun kahveye girdiğini gördüğünde ayağa kalkar ve saygıyla eğilerek hakim beyi ‎selamlardı.

şehrin muteber ‎insanları‎ ‎şehrin muteber ‎insanlarıbr>‎ Mestan Efe kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz, kimseyle pek konuşmaz, daima ‎gülümseyen bir yüzle oturur, çoğunlukla çay bazen de dallı ada çayı içer arada bir de nargile ‎fokurdatırdı. Çok sık olmasa da tabakasını çıkartır ağır ağır bir tütün sarar, muhtar ‎çakmağıyla yakar, hafif hafif sigara tüttürürdü. MuhtarÇakmğı

Zaman zaman uyuklar, kahvecinin "üç çay, ‎bir dallı çek“ diye ocakçıya seslenmesiyle uyanır, yanı başında dama oynayanları göz ucuyla ‎seyreder, bazen oyunculardan biri yanlış bir hamleye kalkıştığında istemeyerek aman ha ‎anlamında ‘’ııh’’ diye bir ses çıkarır sonra da yaptığından utanarak zaten açık olan teni biraz ‎kızarırdı. Açık renk gözleri hep yarı ıslak ama ışıklı durur, yanaklarındaki kılcal damarlar ‎ona kanlı canlı bir görünüm verirdi. Yarı ıslak ışıklı gözleri bazan hiç bir dış etken yokken ‎birden kararır birer kara deliğe döner, yüzüne kara sarı bir renk gelirdi. Böyle zamanlarda ‎belli ki Mestan Efe Bilal’in kahvesinde değildir. Eskilerde bir yerlerdedir.
Belki Arpaz’da ‎Girit’li Ahmet’in evini bastıkları gecededir de yere yatırıp göğsüne dayadığı mavzere ‎rağmen Girit’li Ahmet yalvaracağına, ’’Baslen tetiğe ben çıkacak cana minnet etmem’’ ‎demektedir. Belki de ‎Böcekli Etem’in çifliğinde karşılaştıkları umulmadık direnişten eliboş ‎dönmektedir. Gözler bir defa kara deliğe, yüzü kara sarıya dönüştümü Mestan Efe uzun ‎süre öylece kalır, dünyayla ilişkisi kesilirdi.

Mestan Efe akşam oldu mu hava kararmadan ‎Yağcılardaki evinin yolunu tutar, daima duvar dibinden yürür, bu sebepten kolu, sıvası ‎dökülmüş tuğla duvarlarlara sürtündüğünde, diğer eliyle tuğlanın kırmızılığını silkeler, bu ‎sırada kolu kuşağından hiç çıkartmadığı Nagant’ının kabzasına dokunur, bu dokunuş içini bir ‎güven duygusuyla doldururdu. Evinin kapısına vardığında belli bir tonda bir iki öksürür ama ‎eve girmez karısı‎ Emiraşa’nın "Huuu“ diye sesini bekler ondan sonra eve girerdi. Bu onun ‎birçok güvenlik önleminden biriydi. Haftanın birkaç günü sabah erkenden Beyköy ‎yakınlarındaki bağına gider orada nişan talimi yapardı. İki varil arasına koyduğu bir kalasın ‎üzerine boş gazoz veya rakı şişelerini sıralar onların ağızlarına olmaya yüz tutmuş ham ‎incirleri, mevsimi değilse o irilikte çakıl taşlarını ya da uçmasın diye içini kumla doldurduğu ‎kibrit kutularını koyar ve nişan talimini 10-15 adımdan bunlara ateş ederek yapardı. Mesele ‎şişeleri vurmadan incirleri, çakıl taşlarını veya kibrit kutularını vurmaktı. Bu tabanca ‎kullananların gayet iyi bileceği gibi pek basit bir iş değildi. Ama başka türlü de Mestan Efe olunmuyordu işte.

Hükümet_Bulvarı

Atış talimine gittiği günler işler iyi gitmişse Mestan Efe o bildik ‎güleç yüzüyle Bilal’in Kahvesindeki yerine gelip otururdu. Eğer o gün kurşunlardan bir kaçı ‎şişelere isabet etmiş veya karavana olmuşsa gözler yine birer kara delik, surat yine kara ‎sarıdır. Mestan Efe’nin ilerisi için hayalleri yoktu. O ununu elemiş eleğini asmıştı çoktan. ‎Tek kızını Balta Köy’e gelin vermişti. Kızına aynı köyden kunduracı Ali’nin oğlu HışırAhmet ‎de talib olmuştu ama . Mestan Efe Yörük Elif’in oğlu Rasim’den yana kullanmıştı tercihini. ‎Çünkü HışırAhmet adından da anlaşılacağı gibi zayıf naif bir çocuktu, hem de içkide ölçüyü ‎kaçırıp sağa sola sataşırdı. Kızını kendisine vermediği için Mestan Efe’ye kin besler, salı ‎pazarı günleri Aydın’a geldiğinde içer içer sağa sola sataşır Mestan Efe’ye de ileri geri ‎söylenirdi ama Efe bunları pek ciddiye almaz Hışır’a muhatap olmazdı. Salı pazarı günleri ‎Efe evinin ihtiyacını erken görür Hışır’la karşılaşma rizkini azaltırdı.

İlerisi için hayalleri ‎yoktu Mestan Efe’nin ama anıları o kadar çok ve güçlüydü ki onlardan kurtulamaz, onlarla ‎birlikte yaşardı. Bilal’in kahvesindeki köşesinde gençlik yıllarını, babasını düşünür, onu bir ‎su tartışmasında yok yere vuran Dalma’lı İbram’dan intikam almak için nasıl yıllarca düşünüp ‎takip ettiğini defalarca yaşardı. Sonunda onu şan olsun diye köyünün ortasında vurarak dağa ‎çıkışını, Kara Çavuş’un çetesine katılışını her defasında daha detaylı olarak hatırlar o ‎günleri tekrar yaşardı. İşte böyle anlardı onun gözlerinin birer kara deliğe döndüğü anlar. ‎Çeteyle birlikte Arpaz’dan Koçarlı’ya, Koçarlı’dan Çakırbeyli’ye, oradan Savrandere’ye yel ‎gibi esip ortalığı kasıp kavurdukları günleri hatırlar o zaman yüzü biraz aydınlanır ‎gözlerine de ışık gelirdi.

Eşkiyalık hayatı kolay iş değildi. Jandarma takibinden ‎kurtulacaksın, rakip çetelerle vuruşacaksın, hangi köye güvenip hangi köylünün seni ‎gammazlayacağını bileceksin ancak böyle hayatta kalabileceksin. Mestan Efe’nin hiç ‎unutmadığı bir çatışma vardı ki bu anı onun peşini hiç bırakmıyordu. Beş Parmak dağlarının ‎Eski Çine’ye bakan sırtlarında birkaç olay sebebiyle hasım haline geldikleri Atçalı’nın ‎çetesiyle karşılaşmışlardı bir ikindi vakti. Çatışma bütün şiddetiyle devam ediyor iki taraf ‎da tek tük kayıplar veriyordu. Mestan Efe biraz ön safta bir sütrenin arkasına sinmiş hem ‎kurşun yağdırıyor hem de düşmanın yoğunluğunun hangi tarafta olduğunu saptamaya ‎çalışıyordu. Bir ara çemberini başından çıkarıp mavzerinin namlusuna taktı ve sütrenin ‎üstüne doğru uzattı. Vınlayan bir kurşun sesinden sonra çember delinip yere düştü.’’Metelik ‎kadar yerini göster ulen avrat donlu’’diye bağırdı ateş eden. Mestan Efe düşen çemberi ‎yerden alıp başına giydiği sırada sütrenin üzerine çıkan birisi mavzerini ona doğrultmuştu. ‎ Mestan Efe onunla göz göze geldi, kendisine doğrulan namlunun kara deliğinin dehşetini ‎yaşadı. Tam bu sırada bir silah sesi duydu. Silah sesiyle birlikte Atçalı’nın kızanının alnında ‎beliren bir kırmızılıkla üzerine doğru düştüğünü gördü. Düşman son anda silahını ateşledi ‎ama o zaman namlu başka yana düşmüştü. Mestan üzerine düşen adamı ittirip kalktı ‎altından. Kalkmasıyla oturması bir oldu. Çünkü donunun ön tarafı tamamen ıslanmıştı.O arada ‎yanına gelen arkadaşı Baltaköy’lü Dom Dom Ali onun o halini gördü ama görmezden geldi. ‎Vuruşma karanlığa kadar devam etti. Karanlık basınca her iki taraf da bunu fırsat bilip bir ‎taraflara sıvıştı. Böylece Mestan’ın donunun ıslandığını Dom Dom Ali’den başka gören ‎olmadı. Her çetenin böyle vuruşmalardan sonra sığındığı yaralılarını tedavi ettiği yardım ‎aldığı kuş uçmaz kervan geçmez köyleri vardı. Gece karanlığında gidip köylerine sığındılar.

Mestan Efe bir çok vuruşmaya katıldı hafiften yaralandığı da oldu ama onun unutamadığı ‎çatışma bu çatışmaydı. İşte Bilal’in kahvesindeki köşesinde otururken hatırladığında onu ‎encok üzen, gözlerini kara deliğe, yüzünü sarı karaya çeviren en kötü anısı buydu. Uzaktan ‎uzağa kulağına bazan kendisinin Islak lakabıyla anıldığı fısıltıları da geliyordu ama kimse ‎böyle bir şeyi ayen beyan dillendirmemişti. Ama Mestan Efe olayın tek şahidi Dom Dom ‎Ali’nin bu ıslanma olayını kimseye anlatmadığına ne kadar kendini inandırmak istese de emin ‎olamıyordu. Tek sermayesi cesaret olan böyle bir işte korkudan altına etmiş olmak ne kadar ‎insani de olsa kolay taşınacak bir şey değildi.

Mestan Efe’nin sakin hayatı, evi, atış talimi ‎için haftanın birkaç günü sabahları erkenden gittiği bağı ve Bilal’in kahvesi arasında ‎geçiyordu. Efe bazen güleç bir yüzle köşesinde oturur, bazen gözlerini kara birer deliğe ‎çeviren, çapar yanaklarını karartıp sarartan anılarına gömülür, günler böyle gelip geçerdi. ‎

Bir salı pazarı günü herzamanki alışkanlığının aksine pazara çıkmayı öğleden sonraya ‎bırakmıştı Mestan Efe. Tabakane deresinin yanından yürüyüp kolundaki sepetle pazar ‎yerine dönmüş, ileride kenarda parketmiş Baltaköylülerin pazarcı otobüsüne doğru ‎giderken birden karşısında HışırAhmet’i gördü. Hışırzilzurna sarhoştu. Efe ile karşılaşan ‎Hışırz, Efeye bağırıp çağırmaya, küfretmeye başladı. Ağzından çıkan sözlerin birçoğu ‎anlaşılmıyordu ama Hışır, Efe’ye kendisi dururken kızını o deyusa nasıl verdiğinin hesabını ‎soruyordu. Efe bu çirkefle dalaşacağına pazarcı otobüsü burunlu Austin’in arka tarafına ‎doğru yöneldi.

<font color=blue><font color=blue>Hışır</font>Ahmet</font> Austin Hışırdaha bir cesaretlenmişti. Öyle ya koca Mestan Efe ondan kaçıyordu. ‎Bunun üzerine Hışırbıçağını çekip ‘’işini bitircem ülen eşkiya bozuntusu’ diye bağırarak ‎Efenin peşine gitti. Efe Austin’in etrafında dönmeğe başladı. Hışırhem bağırıyor, olmadık ‎ağır küfürler ediyor elinde saldırmasıyla Efenin peşinden sendeleyerek otobüsün etrafında ‎dönüyordu.

Kısa zamanda pazarın kalabalığı seyre gelmişti. Efe ne yapacağına bir türlü ‎karar veremiyordu. Elini tekrar kana bulamak, Aydın’daki saygınlığına, itibarına gölge ‎düşsün istemiyordu. Tam bu sırada bir sürü küfürün arasında Hışır’ın ‘Ülen ıslak donlu kavat ‎altına işetcem len seni’ dediğini duydu. Gözleri kara deliğe döndü yine, yüzü kara sarıya. ‎Böylece otobüsün etrafında geri döndü, peşinden gelen Nagnt Hışır’la yüz yüze gelmesiyle ‎Nagantını çekmesi bir oldu. Kalabalık, iki el silah sesi duydu. Hışırdizlerinin üzerine çöktü ‎. Yaktın beni ıslak dedi anlaşılır anlaşılmaz bir homurtuyla. Bu sözü pek kimse tam ‎anlayamadı ama Mestan Efe’nin tam anlamıyla beynine çakıldı bu sözler. Hışır’ın cansız ‎bedeni göğsünde iki delikle otobüsün yanına serildi.
Mestan Efe boş gözlerle toplanan ‎kalabalığa baktı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Çok kimse
‘iyi oldu bir pislik temizlendi’ ‎gibi şeyler söylüyordu. Efe Sigaraİçen Austin’in tamponuna dayanıp bir sigara sardı kalabalıktan biri ‎atılıp sigarayı yaktı. Efe derin derin dumanı içine çekti. Bir taraftan da olayın analizini ‎zihninde yapmaya başladı. Otobüsün etrafında dolanırken Hışır’ı vurmanın artık farz ‎olduğuna hızla karar vermiş aynı hızla bunun bir nefsi müdafa olmasının planını da yapmıştı. ‎Efe’nin yaktığı sigara daha bitmemişti ki polisler geldi. Efe’yi ve birkaç gönüllü görgü ‎şahidini alıp karakola götürdüler.

Olay bütün Aydın’da hemen duyuldu. Salı pazarına gelen ‎köylüler akşam köylerine bu haberle döndüler. Haber Bilal’in kahvesinde de bomba gibi ‎patladı. Salı pazarı günleri kahve daha bir kalabalık olurdu. Akşama doğru, Topal Hakim ve ‎Avukat Sökeli Muharrem birlikte gelip her zamanki masalarına oturdular. Onlara daha ‎sonra tapu müdürü Osman Bey ile Şevketiye Muhtarı Çerkez Fuat da katıldı. Mestan Efe’nin köşedeki sandalyesi boş duruyordu. Bütün masalarda olduğu gibi bu masada da günün ‎olayı konuşuluyordu. Mestan Efe herkesin sevdiği biriydi, Hışırise ölümüne herkesin ‎neredeyse sevindiği biri. Duruma bakılırsa olay açık bir nefsi müdafa idi ve Mestan Efe’nin ‎ilk duruşmada beratı neredeyse kesin gibiydi.

Olaydan kısa bir süre sonra mahkeme günü ‎gelip çattı. Efe’nin savunmasını Avukat Muharrem Bey ile Şevketiye’li Avukat Hasan Bey ‎üstlendiler. Savcı iddianameyi okudu nefsi müdafanın pek açık olmadığını savundu. Avukatlar ‎da aksini. Topal Hakim beraatda kararlıydı. Kararına şahit ifadelerine ilaveten bir destek ‎olsun diye bir hakimin sormaması lazım gelen bir tarzda Efe’ye ‘‘ Mestan Efe sen korkutmak ‎için havaya ateş etmek istedin ama istemeyerek kurşunlar maktulün göğsüne geldi değiln mi?’’ ‎ diye bir soru sordu. Efe evet diyecek ve beraat kesinleşecekti.

Ama öyle olmadı. Efe ‎havaya ateş edecekti de kurşunlar yanlışlıkla adamın göğsüne gelecekti. Mestan Efe’nin ‎yine gözleri birer kara deliğe, çapar yüzü sarı karaya döndü bir süre öyle kaldı. Sonunda ‎‎‘’Allah utandırmasın Hakim Bey isteseydim iki kaşının ortasından vururdum’’dedi. Topal ‎Hakim dahil herkes donup kalmıştı.

"Şeriatın kestiği parmak acımaz" kuralı işledi. Efe’ye ‎bilmem kaç yıl ceza verildi.

Mestan Efe’nin Bilal’in kahvesideki köşesi uzun süre boş kaldı. ‎Hükümet Bulvarının orta refüjündeki palmiyeler kesilip kaldırıldı. Bir kaç yıl sonra da ne ‎palmiyeleri ne de Mestan Efe’yi hatırlayan kaldı. Zaman işte böyle bir değirmen galiba.

<font color=red> Mestan Efe</font>nin Mezarı

‎ ‎ (*) Mestan Efe Aydın'ın Mesutlulu köyünden olup Kurtuluş Savaşı'nda Yunan kuvvetlerine ağır darbeler vurmuş, Aydın ilinin kurtuluşuna oğullarıyla birlikte katkıda bulunmuştur. ▲‎ ‎

MaviPencere Başsayfa


3Sutun Başsayfa