Hümanist kültüre açılan küçük bir pencere




OKUMALIK
Eski Yeni Şairlerden Üçer Şiir




Gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak.
Tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da, hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman…
Matematik, sibernetik, fizik, müzik, tüm bunlar, eninde sonunda, sadece, insanIar şiir okumayı öğrensinler ve anlasınlar diye gereklidir.
NAZIM HİKMET

BAŞ SAYFA  YAZILAR  MAVİPENCERE   GÖZLEMEVİ   ARKABAHÇE   IŞIKLIYOL
                 Alıntılık      Belgelik   Yarenlik   Okumalık ‎   Bakmalık   Gezinmelik
TR>



GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ

Bu bir türkü:-
‎ toprak çanaklarda
‎ güneşi içenlerin türküsü!
‎ Bu bir örgü:-
‎ alev bir saç örgüsü!
‎ ‎              ‎           kıvranıyor; 
‎ kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor 
‎                                       esmer alınlarında 
‎                           bakır ayakları çıplak kahramanların! 
‎ Ben de gördüm o kahramanları, 
‎ ben de sardım o örgüyü, 
‎ ben de onlarla 
‎                      güneşe giden 
‎                                         köprüden 
‎                                                geçtim! 
‎ Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. 
‎ Ben de söyledim o türküyü! 
‎ Yüreğimiz topraktan aldı hızını; 
‎ altın yeleli aslanların ağzını 
‎                                         yırtarak 
‎                                               gerindik! 
‎ Sıçradık; 
‎             şimşekli rüzgâra bindik!. 
‎ Kayalardan 
‎             kayalarla kopan kartallar 
‎ çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. 
‎ Alev bilekli süvariler kamçılıyor 
‎                              şaha kalkan atlarını! 
‎   
‎                     Akın var 
‎                                 güneşe akın! 
‎                         Güneşi zaptedeceğiz 
‎                                 güneşin zaptı yakın! 
‎   
‎ Düşmesin bizimle yola: 
‎ evinde ağlayanların 
‎                             göz yaşlarını 
‎                                         boynunda ağır bir 
‎                                                      ‎           zincir gibi taşıyanlar! 
‎ Bıraksın peşimizi 
‎             kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! 
‎ İşte: 
‎         şu güneşten 
‎                         düşen 
‎                                ateşte 
‎                                     milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! 
‎ Sen de çıkar 
‎ göğsünün kafesinden yüreğini; 
‎ şu güneşten 
‎                 düşen 
‎                         ateşe fırlat; 
‎ yüreğini yüreklerimizin yanına at! 
‎   
‎                           Akın var 
‎                                   güneşe akın! 
‎                           Güneşi zaaptedeceğiz 
‎                                   güneşin zaptı yakın! 
‎   
‎ Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! 
‎ Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, 
‎ toprak kokuyor bakır sakallarımız! 
‎ Neş'emiz sıcak! 
‎                 kan kadar sıcak, 
‎ delikanlıların rüyalarında yanan 
‎                                                 o «an» 
‎                                                     kadar sıcak! 
‎ Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, 
‎ ölülerimizin başlarına basarak 
‎                                             yükseliyoruz 
‎                                                      ‎   güneşe doğru! 
‎ Ölenler 
‎         döğüşerek öldüler;
 ‎                               güneşe gömüldüler. 
‎ Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! 
‎   
‎                           Akın var 
‎                                       güneşe akın! 
‎                           Güneşi zaaaptedeceğiz 
‎                                       güneşin zaptı yakın! 
‎   
‎ Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor! ‎ Kalın tuğla bacalar 
‎                     kıvranarak 
‎                                 ötüyor! 
‎ Haykırdı en önde giden, 
‎                             emreden! 
‎ Bu ses! 
‎         Bu sesin kuvveti, 
‎                              bu kuvvet 
‎ yaralı aç kurtların gözlerine perde 
‎                                                      ‎vuran, 
‎ onları oldukları yerde 
‎                                 durduran 
‎                                       kuvvet! 
‎ Emret ki ölelim 
‎                    emret! 
‎ Güneşi içiyoruz sesinde! 
‎ Coşuyoruz, 
‎            coşuyor!.. 
‎ Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde 
‎ mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! 
‎   
‎                            Akın var 
‎                                        güneşe akın! 
‎                            Güneşi zaaaaptedeceğiz 
‎                                        güneşin zaptı yakın! 
‎   
‎   
‎ Toprak bakır 
‎             gök bakır. 
‎ Haykır güneşi içenlerin türküsünü, 
‎ Hay-kır 
‎         Haykıralım! 
‎ ‎

CEVİZ AĞACI



Başım köpük köpük bulut,
‎ içim dışım deniz,
‎ ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
‎ budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
‎ Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
‎ ‎
‎ Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
‎ Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
‎ Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
‎ Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil
‎ Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,
‎ Yüz bin elle dokunurum sana, Istanbul'a.
‎ Yapraklarım gözlerimdir.Şaşarak bakarım.
‎ Yüz bin gözle seyrederim seni, Istanbul'u.
‎ Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
‎ ‎
‎ Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
‎ Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında



MASALLARIN MASALI

‎ ‎
‎ Su basında durmuşuz,
‎ çınarla ben.
‎ Suda suretimiz çıkıyor,
‎ çınarla benim.
‎ Suyun şavkı vuruyor bize,
‎ çınarla bana.
‎ ‎
‎ Su basında durmuşuz,
‎ çınarla ben, bir de kedi.
‎ Suda suretimiz çıkıyor,
‎ çınarla benim, bir de kedinin.
‎ Suyun şavkı vuruyor bize,
‎ çınarla bana, bir de kediye.
‎ ‎
‎ Su basında durmuşuz,
‎ çınar, ben, kedi, bir de güneş.
‎ Suda suretimiz çıkıyor,
‎ çınarın, benim, kedinin, bir de günesin.
‎ Suyun şavkı vuruyor bize,
‎ çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
‎ ‎
‎ Su basında durmuşuz,
‎ çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
‎ Suda suretimiz çıkıyor,
‎ çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün.
‎ Suyun şavkı vuruyor bize,
‎ çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
‎ ‎

Dağların Havası (Osmanlıca, 1925)[26], Güneşi İçenlerin Türküsü(1928), 835 Satır (1929), Jokond ‎ile Si-Ya-U (1929), Varan 3 (1930), 1 + 1 = 1 (1930), Sesini Kaybeden Şehir (1931), Gece Gelen ‎Telgraf (1932), Benerci Kendini Niçin Öldürdü?(1932), Bir Ölü Evi yahut Merhumun Hanesi (1932), ‎Kafatası (1932), Orman Cücelerinin Sergüzeşti(1932), Unutulan Adam (1934), Portreler (1935), ‎Taranta Babu'ya Mektuplar(1935), Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1936), İt Ürür ‎Kervan Yürür (1936, Orhan Selim adıyla), Milli Gurur (1936), Sovyet Demokrasisi (1936), Alman ‎Faşizmi ve Irkçılığı(1936), Kurtuluş Savaşı Destanı (1937), Yeşil Elmalar (1938), La Fontaine'den ‎Masallar(1949), Saat 21-22 Şiirleri (1965), Enayi (1965), Ferhad ile Şirin (1965), İnek (1965), ‎İstasyon (1965), Kan Konuşmaz (1965), Şu 1941 Yılında (1965), Yolcu (1965), Yaşamak ‎Hakkı (1966), Dört Hapishaneden (1966), Bu Bir Rüyadır (1966), Ocak Başında (1966), ‎Rubailer (1966), Sabahat (1966), Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (1966), Memleketimden İnsan ‎Manzaraları (1966-1967), Allah Rahatlık Versin (1967), Evler Yıkılınca (1967), İnsanlık Ölmedi ‎ya (1967), Yusuf ile Menofis (1967), Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar (1967), Kemal Tahir'e ‎Mapushaneden Mektuplar (1968), Kuvâyi Milliye (1968), Sevdalı Bulut (1968), Yeni Şiirler 1951-‎‎1959 (1969)‎