]‎‎ ‎‎ ‎XXl. YÜZYILDA BİLİM AKADEMİLERİGEREKLİ Mİ?‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎

Doğa, İnsan, Yaşam,
DÜNYA GÖRÜŞÜ
Özgür Düşünce, Özgürlük, Aydınlık

Ender Arkun

                     BAŞ SAYFA DÜŞÜNCE ODASI  MAVİPENCERE   GÖZLEMEVİ   ARKABAHÇE   IŞIKLIYOL  DÜNYA GÖRÜŞÜ
                                         Alıntılık      Belgelik   Yarenlik   Okumalık ‎   Bakmalık   Gezinmelik


MUTLU OLABİLME SANATI

Japonya’da ay ışığını seyretme toplantısı ‎yapıldığını duydunuz mu? Sizi ona davet ederler ve bütün ‎topluluk hiç konuşmadan güzel bir doğal çevrede oturur ve ayın ‎doğuşunu seyreder, bundan zevk alır.
‎ Gene Japonya’da kışın ilk yağan karını seyretmek ve ‎kutlamak için toplantılar yapılır. Karın birden çevreyi nasıl ‎değiştirdiğini, bütün çizgileri nasıl yumuşattığını, ışıkla gölge ‎arasındaki farkları nasıl ortadan kaldırdığının zevkini tadarlar.
‎ ‎Japonlar, güzel bir yaz gecesi kırları dinlemeye ‎giderler. Neyi dinlemeyi biliyor musunuz? Böceklerin müziğini. Ve ‎orada saatlerce sessiz kalırlar.
‎ Bütün bunlar Japon insanının doğaya olan hayranlığının ‎bir göstergesi. Ama bir şeyin daha göstergesi, mutluluğun doğanın bir parçası olduğunun ve onu ‎bulup çıkarmayı bilenler için yaşamanın çok zevkli ve güzel bir ‎deneyim olabileceğinin.
‎ ‎Her karanlıkta biraz ışık olduğu gibi, her ‎yaşamda da mutlu olabilmek için pek çok neden vardır. ‎Önemli olan, bunları bulup ortaya çıkarabilmek ve Japonların ‎sessiz yaz gecesinde böceklerin sesini dinlemesi gibi, onu ‎duyabilmek, ayırd edebilme ve algılayabilme yeteneğini ‎kazanabilmektir.
‎ Bu bir sanat mıdır? Evet. Bence mutlu ‎olabilmek bir sanattır ve bu sanatın en önemli avadanlığı ‎iyimserliktir.
‎ İnsanlığın evrimini inceleyen iki eski Yunanlı filozoftan Demokritus, insanın hayvansal atalardan gelerek ‎gelişmekte olduğuna ve insanlığın altın çağının ileride torunlarının ‎torunları hatta onların da torunlarınca gerçekleştirileceğine ‎inanıyordu ve bu nedenle iyimser ve mutluydu. Demokritos ’un ‎heykelleri hep gülen bir yüz ifadesi taşır. Diğer taraftan, onun ‎çağdaşı olan başka bir Herakleitos Yunanlı filozof, Heraklitos, ‎insanlığın uzak geçmişinde altın çağı yaşadığına ve her geçen gün ‎insanların ve insanlığın eskiden sahip oldukları mükemmellikten ‎uzaklaşarak kötüye gittiklerine ve insanlığın ilerideki bir ‎çöküntüye ve yok oluşa doğru yol aldığına inanıyordu. Heraklitos ‎‎’un heykelleri hep ağlayan bir yüz ifadesi taşır. Bu filozofların ne ‎kadar yıl yaşadıklarını bilmiyorum ama, iyimser Demokritos’un ‎çok daha mutlu bir yaşam sürdürdüğüne eminim.
Democritus Demokritros ve Haraklitos, çevremizde örneklerine sık sık ‎rastladığımız iki hayat felsefesini simgeler: iyimser ve kötümser. ‎Başka bir deyişle mutluluğa yönelik ve mutluluktan uzaklaşan.
‎ Diyeceksiniz ki, şartlar her zaman iyimser olmaya olanak ‎sağlamaz; insan zorluklar, hastalıklar ve felaketler karşısında ‎nasıl iyimser olabilir?
‎ Doğru, olamaz! Ancak, bir yaşam boyunca büyük sevinçler ve ‎büyük üzüntüler çok kısa dönemleri kaplar. İnsan yaşamının çok ‎büyük bölümü bir tekdüzelik içinde akar gider. Önemli olan, bu ‎tekdüzelik içinden mutluluğu bulup çıkarabilmeyi, hayatı ‎yaşanabilir yapmayı başarabilmektir.
‎ Japon’ların ayın doğuşundan, karın yağışından, yaz gecesinde ‎böceklerin seslerinden mutluluğa ulaşabilmesi ve özellikle bunu ‎diğer insanlarla birlikte topluluk içinde yapması, örnek alınacak ‎bir dünya görüşüdür. Ben, birçok insanın kar yağışından soğuğu ve ‎kışı hatırlattığı için, yaz geceleri böceklerin seslerinden ise ‎sivrisinekleri çağrıştırdığı için mutluluk değil mutsuzluk ‎duyduğunu bilirim. Ayın doğuşundan mutsuzluk duyan kimseye ‎rastlamadım ama gökteki dolunayın güzelliğinden hiç ‎etkilenmeden yaşamını sürdüren pek çok insan tanırım.
‎ ‎Hiçbir insan ada değildir. ‎‎İnsan, çevresindeki insanlardan ne kadar uzaklaşır ‎ve içine kapanırsa, o kadar mutsuz olur. Yaşamı, çevresindeki ‎insanlarla, ailesi ve dostlarıyla ne kadar paylaşırsa mutluluğu o ‎kadar fazla tadar.
‎ Buradaki altın anahta. paylaşmak ‎kavramıdır. Paylaşmak, her şeye ortak olmak anlamını taşıyan, ‎hem vermeyi hem de almayı içeren bir kavramdır. Kapsamında sevgi, özveri ve alçak gönüllülük ‎vardır. Bencillik ve kendini üsün görme bir insanı ‎mutsuzluğa götüren en kısa yoldur. Çünkü en büyük mutluluklar ‎paylaşılan mutluluklardır. Bir insan ‎başkasının mutluluğundan mutluluk duyabilme yeteneğini ‎kazanmışsa, o insan mutlu olabilme sanatını da öğrenmiş ‎demektir.
‎ Deniz kenarındaki bir salaş masanın üzerinde bir iki parça basit ‎meze ile bir şişe rakının çevresinde bir dostlar topluluğunu, ‎saraylardaki şölenlere değişmeyenler mutluluk kavramını anlamış ‎olanlardır. Bahar yağmurundan sonra kırların kokusunu, akşam ‎alacakaranlığında balıktan dönüyor olmayı, yaz günü öğlen ‎esintileriyle yapraklar hışırdarken uzaktaki minareden gelen ‎ezan sesini dinlemeyi, deniz suyunun tadını, Kandilli ‎‎’deki çınarı, ada vapurunu, denizden yeni çıkmış balık ağlarının kokusunu, taze akşam simidini, mevsimin ilk ‎kirazını, ilkbaharın son yağmurlarını sevmek ve özleyebilmek, ‎mutluluğu yaşamımızın bir parçası yapan en önemli tatları ‎alabildiğimizin bir işaretidir. Mutluluğun gerçek tatları bu ince ‎tatlardır. Bunlar hayat boyu kalır, aşınıp yok olmaz.
‎ Diğer taraftan, parayla alınabilen pahalı zevkler; mücevherler, ‎lüks arabalar, lüks villalar, pahalı eğlence yerleri kısa sürede ‎pırıltısını ve tatmin ediciliğini kaybeden ve tatmin için daha da ‎üst düzeydekileri gerektiren yalancı mutluluklardır. Bunlar hep ‎gittikçe daha üst düzeylerde tatmin gerektirdiği için ihtirasları ‎kamçılayan ve mutsuzluğa yol açabilen değerlerdir. Gayet tabii, ‎fakirlik mutluluk değildir, mutluluğun kökeninde bağımsızlık ve ‎muhtaç olmamak yatar ve bu da belirli ölçüde ekonomik gücü ‎elde edebilmek anlamına gelir ama servet edinme hayatın amacı ‎oldu mu mutluluktan uzaklaşmayı da göze almak gerekir.
‎ Ekonomik yada yönetsel güce sahip olmak, üst kademelere ‎yükselmek bir tatmin öğesidir ama, unutmayalım ki her tatmin ‎mutluluk anlamında değildir. Mutluluk biraz da hayal gücüyle ‎ilgilidir. Bir şeyi elde etmek değil de onu hayal etmek, genellikle ‎daha çok mutluluk verir. Hiçbir gerçek hayal edildiği kadar güzel ‎değildir.
‎ ‎Hayal etmeyi ne kadar iyi başarıyorsak mutluluğa ‎da o kadar yaklaşmışız demektir. Sade mutluluğa değil, hayatta ‎başarıya ulaşmada da hayal gücü önemli bir etkendir.
‎ Mutluluk duygularla ilgilidir. Duygularımız ne kadar güçlüyse, ‎duyularımızın algıladığı somut varlıkların ötesindeki soyut ‎izlenimleri o kadar iyi algılarız. Hayat görüşümüz o kadar ‎derinleşir, yaşamımız o kadar renklenir. Diğer taraftan duygular, ‎duygulu (hassas) olmaya da yol açar ki, bu da, zaman zaman ‎mutsuzluk kaynağı olabilir. O halde duygularımızda denge, ‎olumsuzlukları unutabilme yeteneği, mutluluk için önemli bir ‎gereksinmedir.
immanuelKant Ünlü düşünür Kant’ın dediği gibi: “Unutulmaması gereken tek ‎şey unutmak gerektiğidir.”
‎ O halde, mutlu olabilme sanatı büyük ölçüde, olumsuzlukları ‎unutabilme sanatıyla da bağdaşıktır. Bilmeliyiz ki, mutluluk, bizi ‎ilgilendiren olayların gelişimiyle ilgili değildir. ‎ ‎

MUTLULUK BİR RUH HALİDİR.


‎ ‎