ARKA BAHÇE


                       BAŞ SAYFA DÜŞÜNCE ODASI  MAVİPENCERE   GÖZLEMEVİ   ARKABAHÇE   IŞIKLIYOL
                                    Alıntılık      Belgelik   Yarenlik   Okumalık ‎   Bakmalık   Gezinmelik


EVRİM KURAMI BAĞLAMINDA
BİLİM ve İNANÇ
Necdet Kesmez
-

‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎
‎‎₪ I - GİRİŞ ‎‎ ‎ ‎-
‎‎₪‎ÇERÇEVE ‎‎‎ ‎‎‎₪IV.DAVALAR, TARTIŞMALAR, ‎BİLDİRİLER ‎
‎‎₪3GEÇMİŞE ‎KISA BİR BAKIŞ‎‎ ‎‎‎‎₪ABD'DE ‎EVRİM SAVAŞLARI ‎
‎‎₪ II. ‎EFSANELER, İNANIŞLAR ‎‎ ‎‎‎‎₪VATİKAN'IN İLGİSİ ‎
‎‎₪‎KUZEY ‎ÜLKELERİNİN TANRILARI ‎‎ ‎‎‎‎₪‎ULUSLAARASI AKADEMİLER ‎PANELİ ARAYA GİRİYOR ‎
‎‎₪‎ZERDÜŞT ‎DİNİNDE YARADILIŞ ‎‎ ‎‎‎‎₪AVRUPA ‎KONSEYİ DE DEVREDE ‎
‎‎₪‎BABİLLİLERİN YARADILIŞ EFSANESİ: ‎ENUMA ELİŞ ‎‎ ‎‎‎‎₪‎RADİKAL'İN ‎İKİ YAZARI ARASINDAKİ ‎POLEMİK‎
‎‎₪8‎KUTSAL ‎KİTAP‎‎ ‎‎‎₪ V. ‎SONUÇ‎
‎‎₪ III. ‎KURAMLAR
‎‎₪‎EVRİM KURAMI ‎‎ ‎ ‎‎‎₪KISSADAN ‎HİSSE ‎
‎‎₪‎YARADILIŞÇILIK ‎‎ ‎‎‎‎₪SÖZÜN ‎ÖZÜ‎
‎‎₪AKILLI ‎TASARIM ‎‎ ‎-
‎‎₪YARADILIŞCI TEKAMÜL‎‎ ‎-

I - GİRİŞ ‎▲‎

ÇERÇEVE ‎▲‎‎

Bu yazıda Bilim ve İnanç ikilemesi, genel bir çerçevede, değil, Evrim Kuramı ile ilgisi açısından ele alınacaktır. Bunu yaparken de çok teknik bilimsel çözümlemelerden, derin felsefi incelemelerden uzak durulaktır. Bu kısıtlamanın niyet yokluğundan değil, bilgi eksikliğinden geldiğini itiraf etmek bilmem gerekli mi?
Diğer taraftan bu başlıkta Bilim ve Din değil, Bilim ve İnanç dendiğine dikkat edilmelidir. Din denince toplumsal ve kurumsal ilkeler, kurallar, koşullar vb söz konusu olur. Oysa inanç doğrudan bireyi ilgilendirir, bireylerin hangi dine mensup oldukları değil, inançlarının ne olduğu öne çıkar. Çünkü aynı dine mensup olanların da inançları arasında bazen büyük farklılıklar bulunabilmektedir. Nitekim aşağıda İslam dini içinde Evrim Kuramına hiddetle ve şiddetle karşı çıkanların yanında, evrimi Allahın emrinin bir icabı sayan bir görüş de olduğundan bahsedilecektir.
Evrim konusu yeni bir konu değildir ama Darwin , Evrim Kuramıni ortaya attıktan sonra en çok tartışılan konulardan birisi olmuştur; öyle ki bugün dahi başta ABD olmak üzere bütün Dünyada hala çok fazla mürekkep tüketimine ve söz üretimine neden olmaya devam etmektedir. Özellikle eğitim ve okul müfredatları bağlamında Avrupa Konseyinde, Anayasa hazırlıkları ile ilgili olarak da ülkemizde gündemin başta gelen konuları arasına girmiş bulunmaktadır. Herhalde bu geniş tartışmaları bugün burada karara bağlamaya çalışacağımdan korkmayınız: Derin sulara hiç girmeden, kıyı kıyı giderek Evrim Kuramı ile bunun karşısında yer alan yaradılışçılık, akıllı tasarım, yaradılışçı tekâmül adları verilen görüşlere değindikten sonra bilim ve inanç ikilemesi konusunda söylenen sözleri aktarmaya çalışacağım ve sonunda da bir aydının nasıl tavır alması gerektiği konusunda ukalaca bulunmayacağını umduğum görüşlerimi ifade edeceğim. Unutmadan şunu da ilave edeyim. Bu yazının yayınlanmakta olduğu sitemizde iki güzel yazı daha yer almaktadır: Asım Akin Evrim ve
Ender Arkun - Aydınlığın Savunması

GEÇMİŞE KISA BİR BAKIŞ ‎▲‎‎

Bilim ve inanç arasındaki ilişki ve etkileşime geçmeden bilimin tarih boyunca dinle nasıl bir ilişki içinde olduğuna bir göz atabiliriz. Bilindiği gibi üzerinde pek çok çalışma yapılmış olan bu konuda Dr. Adnan Adıvar ‘ın Tarih Boyunca İlim ve Din adlı bir başyapıtı bulunmaktadır. Ama burada konuyu dağıtmamak için Bilim ve Din ilişkisine sadece birkaç satırla yetinilecektir.
Bilim ve dinin çatışma halinde olduğu sıkça ileri sürülen ve herkesin fazla irdelemeden kabul ettiği bir görüştür. Oysa hakikat oldukça farklıdır. Gerçekten son elli yıldaki araştırmalar, bilim ve dinin başlangıçtan itibaren birbiriyle iç içe, karşılıklı etkileşimlerle gelişmiş olduğunu ortaya koymuştur. Belki de bu durum Ortaçağ’dan modern zamanlara kadar gelen şu görüşten kaynaklanmaktadır:
İnsanların önünde inceleyebilecekleri iki kitap vardır: bunlardan biri Kutsal Kitap diğeri de Doğanın Kitabı’dır ve bu iki kitabın ikisi de tanrının eseri olduğuna göre birbiri ile çelişmesi, çatışması mümkün değildir. .
Gerçekten bilim tarihine baktığımızda, bilimin dine ne kadar derinden borçlu olduğunu görürüz. Avrupa’da gerek Ortaçağ’da ve gerek Rönesans’ta bilimin hemen bütün öncüleri kilise mensubu idiler. Örneğin Roger Bacon bir Fransiskan Rahibi, Kopernik Polonya’daki bir Katedral Yetkilisi idi. Diğer taraftan, onsekizinci yüzyıla kadar Avrupa’da bilimle uğraşan insanların çoğu koyu dinî inanca sahip kişilerdi, hatta bir kısmı ilahiyat öğrenimi görmüşlerdi. Bu durum, kısmen kilisenin bütün yüksek öğretimi kontrolü altında tutmasından ileri geliyordu. Zaten, üniversiteler başlangıçta, din adamlarının ve kilise çalışanlarının eğitimleri için kurulmuştu.
İslam Dünyasında da durum çok farklı değildi. bilim adamları daha çok Medreselerde yetişiyordu. Aklımıza hemen geliveren Farabi, İbn-i Sina, Ali Kuşçu, Akşemseddin, Takiyüddin Efendi, Katip Çelebi, Harzemli pozitif bilimlerde önemli eserler vermiş olmaları yanında İslamî bilimler alanında da çalışmalar yapmışlardır.
Diğer taraftan Eski Yunan ın bilimsel ve felsefi eserleri de Müslüman bilim adamları tarafından incelenmiş, geliştirilmiş ve Batı Dünyası bu sayede bunlardan haberdar olmuştur. Yoksa Avrupa ’nın ortaçağın karanlıklarından çıkması herhalde pek kolay olmayacaktı. Sözün özü şudur ki bilim ve din tarih boyunca hep etkileşim içinde bulunmuş, etkileşim her iki alanın da yararına sonuçlar doğurmuştur.
Bununla beraber bir noktadan itibaren bu ilişkinin yavaş yavaş çatışmaya dönüştüğünü görüyoruz. Bu çatışmanın temelinde, bilimsel araştırmalarda elde edilen bazı sonuçların, dinlerin, özellikle semavi dinlerin gerçek olarak ileri sürdüğü bilgilere ters düşmeye başlamasının bulunduğu muhakkaktır. Bununla beraber yukarda isimleri geçen bilim adamları, bulgularını dinî inançlarına aykırı olmayacak biçimde yorumlamakta beis görmüyorlardı. Hatta dünya ve evren hakkında elde edinilen yeni bilgileri Tanrının varlığının ve büyüklüğünün yeni ve güçlü kanıtları olarak ileri sürüyorlardı. Örneğin Newton, yerçekimi ve hareket yasalarını ilan ettiği "Principia " adlı kitabının üçte birini, evrenin yasalarının tanrısal açıklamalarına ayırmıştı.
Bilimsel bilgilerin dinî bilgilerle uyuşmamasının bir sorun haline gelmesinde asıl önemli etmenin, pozitivist görüşlerin ortaya çıkması olduğu anlaşılıyor. August_Compte Lise felsefe derslerinde görmüştük; ilk defa Spencer tarafından kullanılan pozitivizm kavramının içi August Compte tarafından doldurulmuştu. Bilindiği gibi August Compte insan zihninin tarihsel gelişimini Üç Evre Yasası ile açıklamaktaydı. Bu evrelerden birincisi olan Teolojik Evre ’de insanlar doğadaki ve toplumdaki tüm olayların doğaüstü güçler tarafından yaratılıp yönetildiğine inanıyorlardı. Bu aşama kendi içinde Fetişizm, Çoktanrıcılık ve Tektanrıcılık olarak üçe ayrılmaktaydı. Metafizik Evre adı verilen ikinci evrede ise doğa ve toplum olayları bazı soyut kavramlarla açıklanmaya çalışılıyordu. Üçüncü evre ise Pozitivizm Evresi dir. Artık açıklamalar gözlem ve deneyle elde edilen verilere, kuramlara, yasalara dayanılarak yapılacaktır. Somut gözlenebilir olgular incelenecek. bu inceleme esnasında olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkileri gözlenip, bu ilişkilerdeki düzenlilikler ve ardarda gelişler yasalarla açıklanmaya çalışılacaktır. Olayların açıklanmasında, zinhar tanrısal veya fizik ötesi güçlere veya kavramlara dayanılmayacaktır. August Compte bu üç evrenin, insanlığın bebeklikten çocukluğa ve çocukluktan da erginliğe geçmesine benzetmektedir. Diğer bir deyişle insanlık doğal bir gelişim süreci yaşamıştır. Bu geçişler yavaş yavaş ve birbiri içine girerek gerçekleşmiştir. Evren, dünya, doğa ve insanla ilgili yeni bilgilere erişilmesinin, bu geçişleri tetiklemiş olduğu muhakkaktır. Örneğin aydınlanma çağındaki düşünsel ve bilimsel ilerlemenin dinsel öğretiler içinde yer alan bazı kabullere aykırı sonuçlar ortaya koyması pozitivizm evresine geçişi tetiklemiştir. Oysa bilimsel araştırmalar çok daha önceleri de dinsel öğretiye aykırı düşen bulgulara, bilgilere, görüşlere kapıyı açmıştı. Bu aykırılıkları ortaya koyan düşünürler batıda kilise, doğuda ulema tarafından kınanmış, hatta cezalandırılmış, fakat toplumda dinsel inançları büyük ölçüde sarsacak bir durum meydana gelmemişti. Bu bağlamdaki kırılma noktasının akılcılık akımı ile başladığını, ama devenin belini kıran son saman çöpünü Evrim Kuramınin koyduğunu düşünüyorum. Çünkü: • Evrim Kuramı sanki doğrudan doğruya insanoğlunun kökeni, kişiliği, yaşamın anlamı ve amacı gibi sorulara yanıt veriyordu. • Bu kuramın bilimsel düşünce ve yöntemlerle pek yakınlığı olmayan kimseler tarafından anlaşılması, kabul edilmesi pek mümkün değildi. • Buna karşılık, kozmolojide ortaya atılan kuramların doğruluğunu sorgulamak artık mümkün değildi. Çünkü Dünyanın, Kutsal Kitaptaki kabullere aykırı olarak, evrenin merkezinde bulunmadığı, tepsi gibi düz değil top gibi yuvarlak olduğu, hem kendi etrafında, hem de Güneşin etrafında döndüğü gibi bilimsel savlar artık hiçbir kuşkuya meydan bırakmayacak şekilde kanıtlanmış bulunuyordu. Örneğin 15. Yüzyılda, Kristof Kolomb dünyanın yuvarlaklığını ispat etti. Ameriko Vespuçi ‘nin, Amerikanın ayrı bir kıta olduğunun farkına varmasıyla, İncil ’de sözü edildiğinin aksine, dünyada Batı ve Doğu toplulukları şeklinde iki değil üç insan topluluğunun bulunduğu ortaya çıktı. Jeoloji bilimi ise Dünya tarihinin, Kutsal Kitapların söylediğinin tersine, 6000 yıl öncesinden, değil çok daha önce başladığını, Dünyanın yaşının 4,5 milyar yıl olduğunu çok inandırıcı kanıtlarla ortaya koydu. Bununla beraber bütün bunların bilime karşı toplumsal tavır alışta Evrim Kuramı’na benzer biçimde bir değişiklik yapmadığı söylenebilir.

II - EFSANELER, İNANIŞLAR ‎▲‎

"Doğada gördüğümüz mantıksal dizinimler ve düzen rastlantısal olgular ya da şaşırtıcı değişinimler (mutasyonlar) sonucunda değil, her zaman ve her yerde var olan ve her şeye gücü yeten bir zekanın belirli bir plana göre, yetkin bir biçimde yönettiği olaylar sonucunda meydana gelmiştir; daha açık bir deyişle TANRI’ tarafından yaratılmıştır.”
Burada hemen akla gelen soru şudur: Hangi Tanrı ve hangi yaradılış ? Gerçekten insanlığın düşünce ve inanç tarihine kısa bir bakış bu sorunun ne kadar yerinde bir soru olduğunu ortaya koyuyor.:
İnsanların Dünya’daki 4.5 milyar yıllık macerası sırasında evrenin, insanın ve diğer canlıların yaradılışı efsanelerde ve dinlerde çok çeşitli şekillerde anlatılmaktadır. İşte birkaç örnek.

KUZEY ÜLKELERİNİN TANRILARI ‎▲‎‎

İskandinav ve Germen ülkelerinde bir zamanlar yaradılış şöyle anlatılıyordu.
inek_Aehumla_Ymiri_ emziriyor Başlangıçta okyanuslarla çevrili Yeryüzü (Midgard), Surt adlı Ateş Devinin koruduğu Muspell, Ginnunggagap adlı muazzam boşluk ve buzla kaplı Niflheim bulunmaktadır.. Muspell ’in alevleri Niflheim’a yaklaşıp dokununca eriyen buzların içinden lenduha büyüklüğündeki inek Auehumla ile buzullar Devi Ymir çıkar. İnek Auehumla buzları yalayarak Tanrı Bor ile karısının var olmasını sağlar. Bu çift de Buri ’yi dünyaya getirirler. O da Odin, Vili ve Ve adlı üç oğlan doğurur.
Oğlanlar ayağa kalkarlar Ymir’i öldürürler.Ymir’in cesedinin et kısmından kırlar, kemiklerinden dağlar, saçlarından ağaçlar, ve kanından nehirler, göller, denizler oluşur. Ymir’in kafatasının içinden tanrılar yıldızlı gökleri yaratırlar,

ZERDÜŞT DİNİNDE YARADILIŞ ‎▲‎‎

Zerdüşt dininin kitabı Avesta’ya göre Dünya Ahura Mazda tarafından yaratıldı
. Elbruz Dağı 800 yıl büyüdü ve başı göğe değdi. Buraya varınca da yağmur düşmeye başladı ve Vurukaşa Denizi ile iki büyük nehir oluştu Veh Rod nehrinin kıyısında ilk hayvan olan beyaz boğa hayata geldi ama kötü ruh Angra Mainyu onu hemen öldürdü ise de onun tohumları Ay’a naklolarak arındırldı. Bu suretle bir çok hayvan ve bitki yaratrıldı. Diğer nehrin kıyısında ilk insan, güneş gibi parlak Gayamard hayata gelmişti. Angra Manya onu da öldürdü. Ahriman=Angr_Mainyué Ama güneş onun tohumunu kırk yıl arındırdı ve ondan Ravent bitkisi hasıl oldu. Bu bitki büyüyünce ilk faniler olan Mashya ve Mashyanag’a dönüştü. Angra Manya onları kandırarak kendisine tapmalarını sağladı. Bu ikisi 50 yıl sonra bir ikiz dünyaya getirdiler, ama onları hemen onları hemen yediler. Çok uzun bir zaman geçti ve bütün insanlar bu ikizlerin soyundan geldi

BABİLLİLERİN YARADILIŞ EFSANESİ: ENUMA ELİŞ ‎▲‎‎

Ne gök vardı ne de yer
Yükseklik de yoktu derinlik de
Yalnız tatlı su ve ilk yaratıcı baba Apsu vardı
Ve bir de acı su Tiamat
Ki başka hiçbir tanrı yokken Mummu Acıyla tatlı birbirine karışınca.
Kamışlar kıvrımlanmadı, sazlıklar suyu çamurlamadılar.
Ve Tanrılar adsız, fıtratsız, geleceksiz idi
Derken sularda ve bataklıklarda Apsu ve Taimat ‘dan çıkan tanrılar Lahmu ve Lahumu adını aldılar.
Ama onlar ne yaşlandılar ne de boyları uzadı
Çün Aşnar ve Kişnar onların ikisini de alt ettiler,
Ufukların birleştiği yerde bulutu bataklıktan ayırmak için
Göklerin ve yerin arasındaki çizgiler genleşti
Günler geçti, yıllar geçti
Varis ve veliaht ANU oldu
Ondan da kendi tabiatında Nudimmud-Ea geldi,
ki o akıl ve hikmetti: göklerin ufkundan daha genişti ve türdeşlerinin en güçlüsü oydu.
Bunun üzerine Tanrılar arasında kavga başladı Taimat ’ın karnında, gökler sarsıldı.oysa hepsi kardeştiler.
Apsu ,çıkan yaygarayı batıramaz, Mummu onların hepsini öldürmesi için Apsu’ yu kışkırtmakta ama Apsu karar verememektedir.
Parlak zekanın ve bilgeliğin membaı olan Tanrı Nudimmud-Ea , durumun farkına varır, buna karşı evren düzeneğini kurar ve de
Apsu’ nun üstüne çöker ve onu öldürür, Mummu kaybeder, Ea kendini kral ilan eder, . Bütün düşmanlarını yener. Zaferi tamamlanınca uçurumun kenarına evini inşa eder eşi Damkina ile görkemli bir hayata başlar MARDUK dünyaya gelir.
Hz.Musa

KUTSAL KİTAP ‎▲‎‎

Eski Ahit ’in birici kitabı olan Yaradılış’ta (Genesis=Tekvin) Dünyanın Yaradılışı şöyle anlatılıyor:
1. Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
2. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
3. Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu.
4. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.
5. Işığa “Gündüz,” karanlığa “Gece” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

III- KURAMLAR ‎▲‎

EVRİM KURAMI ‎▲‎‎
Herhangi bir "sağlam ve doğru" biyolojik altyapısı olmasa da, Aristoteles'ten Konfüçyüs'e kadar birçok önemli isim evrim kavramı konusunda yazmıştır
Ayrıca, evrim konusunda İbn'i Haldun ve İbn-i Sina bazı kuramlar sunmuşlardır
19. yüzyılda Jean-Baptiste Lamarck (1744 - 1829), kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir varsayım öne sürmüş, fakat yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. Aynı yüzyılda Charles Darwin (1809 –1882),, Galapagos Adaları'ndaki gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.
Evrimin_Öyküsü
Evrimin mekanizmasının anlaşılmasında ve açıklanmasında bugün geçerli olan bilimsel görüş, Charles Darwin tarafından 1859'da ortaya atılmış olan Evrim Kuramı üstüne kuruludur. Şöyle özetlenebilir:
1. Bir canlı organizmalar topluluğunda gelişigüzel rastlantısal mutasyonlar (değişinimler) farklılık veya çeşitlilik meydana getirir.
2. Bu farklı organizmalar hayatta kalmak ve üretmek bağlamında birbiri ile yarışırlar
3. Hayatta kalma ve üretmede daha iyi olanlar daha çok döl bırakmayı başarabilirler. Buna Doğal Seçilim denir.
4. Zamanla bazı organizmalar diğerlerine göre daha kolay hayatta kalırlar ve daha çok ürerlerse yeni bir tür ortaya çıkar (evrimleşir)
Evrim Kuramı şu savları ileri sürmektedir:
• Bütün canlılar ortak bir kökenden gelmektedir.
• Bütün canlılar değişinim ve doğal seçilim ile ortaya çıkarlar.
• Bütün canlılar, doğanın gelişigüzel rastlantısal süreçleri ile hayata gelir ve kalırlar.

YARADILIŞÇILIK ‎▲‎‎

Yaradılışçılık insanların, hayatın, dünyanın ve evrenin bir defada ve özgün biçimlerinde tanrısal varlık :(veya varlıklar) tarafından yaratılmış olmasına inanmaktır. Burada daha çok Musevilik, Hırıstiyanlık ve İslamiyet inancında yer alan ve ilk önce Hz. İbrahim tarafından açıklanan Tanrı kavramı söz konusudur
İncil’e harfiyen dayanan yaradılışçı yoruma inananlar, bir bilimsel araştırma sonunda bu yorumla çelişen bir sonuç elde edildiğinde
  • Araştırmanın sonucunu veya
  • Sonucun dayandığı bilimsel kuramları ya da
  • Araştırmada uygulanan yöntemleri
reddederler. Özellikle
  • Canlı organizmaların ortak bir atadan gelişmesi,
  • Yeryüzünün jeolojik tarihi,
  • Güneş sisteminin oluşumu ve
  • Evrenin kökeni
ile ilgili görüşler, açıklamalar onları çok tedirgin eder.
Yaratıcılığa inanan kişiye göre, mutlak yaratıcı olan Tanrı gökleri ve yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi, tümüyle ve yoktan, kendi özgür iradesi ile yaratmıştır. Bu tanrısal varlık, her yerde ve her zaman hâzır olup gerektiğinde müdahale eder; öyle ki onun daimi ilgisi ve bilgisi dışında bir şeyin yaratılması veya evrime uğraması mümkün olamaz.
Bakara Suresinin 255. ayeti, ki Ayet-ül-kürsi adıyla anılır, Tanrıyı tam bu şekilde tanımlamaktadır.
Bilindiği gibi bu aynı zamanda Teist tanrı inancıdır. Yaradılışçılık da, bir uçta İncili lafzen (kelimesi kelimesine) doğru kabul eden köktendinciler, diğer uçta ise teist evrimci Hıristiyanlar olmak üzere, kendi içinde bölümlere ayrılır.
Bunlardan Genç-Dünya Yaradılışçılığı
adı verilen görüşe göre Dünya, Tanrı tarafından son on bin yıl içinde aynen İncilin Yaradılış Kitabında anlatıldığı şekilde ve sürede yaratılmıştır. Bu görüşte olanlar Dünya ile evrenin aynı yaşta olduğunu kabul ederler.
Yaşlı Dünya Yaradılışçılığı adı verilen diğer bir görüşün sahipleri ise maddesel evrenin Tanrı tarafından yaratılmış olduğuna inanmakla beraber İncilin Yaradılış Kitabın sözünün aynen değil simgesel olarak doğru olduğuna inanırlar. ve Dünyanın yaşı konusunda da astronominin bulgularını kabul ederler. Ne var ki Evrim Kuramının çok tartışmalı olduğunu ileri sürerler.

AKILLI TASARIM ‎▲‎‎

Akıllı Tasarım, “evrenin ve canlıların bazı özellikleri, dolaylı bir süreç olan doğal seçilimle değil, akıllı bir ilke ile açıklanabilir” düşüncesidir. Bu görüşü ileri sürenlerin hemen hepsi Discovery Institute (Keşifler Enstitüsü) mensubudurlar ve akıllı tasarımın bilimsel bir kuram olduğu görüşündedirler

Aslında “canlı organizmaların karmaşıklığının, evrensel bir tasarımcının varlığının kanıtı” olduğu fikri Darwin doğmadan çok önceleri pek çok kişi tarafından ileri sürülmüştü. Bu görüşün en ünlü savunucusu ise William Paley adlı İngiliz ilahiyatçıdır.
Paley 1802 de şöyle yazıyordu: “Kırlarda dolaşırken bir cep saati bulursak bunun doğal bir süreç sonunda bilmezlikle meydana gelmediğini fakat bir insan zekası ile tasarlandığını hemen anlarız.”
Aynı şekilde, Doğada, bir doğaüstü yaratıcının varlığını gösteren bol miktarda işaret bulunmaktadır..
Bu tasarımcı fikri son zamanlarda bir çok akademisyen tarafından yeniden iddia edilmeye başlandı. Mikrobiyoloji ve matematik çerçevesinde güven verici bilimsel savlarla desteklendiği söylenen bu iddiaların çok sağlam bir bilimsel hakikat olduğu da ileri sürülüyordu.
Akıllı tasarım kuramı buna inananlarca şöyle özetlenmektedir:
Akıllı tasarım, yaşamın bir tasarımcı tarafından yaratıldığını ileri süren kuramdir. Kuram bu tasarımcının özellik ve niteliği konusunu açıklamaya teşebbüs etmez. Bu yüzden dinden bağımsız bir kuramdir. Kuramın dayandığı ilkeler şöyle sıralanabilir:
• Yaşam için gereken bilgi (information=bilinti) DNA adı verilen molekülde bulunmaktadır. Bu bilgi bilinti kuramı (information theory) denilen bilim tarafından incelenmektedir.
• Yaşamın karmaşıklığı DNA’ daki bilginin ölçüsüdür.
• Doğal Seçilim bilgi yaratmaz, sadece var olan bilgiyi değiştirir. Yani yeni bilgi mutlaka DNA da genetik akış – rasgele değişikliklerle yaratılmalıdır.
• Yaşamın kökeni ve evrimi gibi geçmiş olaylarla ilgili olasılıklar bilinti ve olasılık kuramlarına dayanılarak kesin ve doğru bir biçimde belirlenir.
• Yaşamın kökeni ve evrimi olasılığı çok küçük ise bir tasarlama bulunduğu sonucu çıkarılabilir ama aksine bu olasılık çok büyükse böyle bir tasarlama akla gelmez.
Din inanca dayanır. Akıllı tasarımın dayandığı ilkeler matematik modeller ve bilgisayar benzetimleri (simulations) ile doğruluğu test edilebilir. Bu bakımdan akıllı tasarım bir bilimdir, kabul edilmesi inanca dayanmamaktadır.
Diğe taraftan, bilim, kuram ve aksiyomlara dayanır. Aksiyomlar apaçık hakikatlerdir. Aslında aksiyomlar da varsayımdır. Evrim Kuramı bütün olayların doğal bir açıklaması olduğunu varsayar. Diğer bir deyişle bir tasarımcının varlığı olasılığını dışarıda bırakan bir varsayıma dayanır. Oysa bu varsayım bir aksiyom, yani apaçık bir hakikat olamaz.
Ayrıca, akıllı tasarım apaçık bir hakikatle işe başlar. Yaşam ya evrimle ya da tasarlamayla oluşmuştur der ve bu iki olasılığı karşılaştırır.
Evrim Kuramınin doğruluğunun kabul edilmesi için
• Karmaşık yaşamın basit yaşamdan evrimle oluştuğunun ve
• Doğa yasalarının bu evrimi tümüyle açıklayabildiğinin
gösterilmesi gerekir. Oysa yukarda açıklandığı gibi Evrim Kuramı ikinci önermeyi kabul etmekte ve bu suretle Evrim Kuramınin doğruluğu sınanmadan kanıtlanmaktadır.

YARADILIŞCI TEKAMÜL ‎▲‎‎

Bu görüş evrime karşı çıkmayan ancak, yaradılış gibi evrimin de “Allah”ın emri çerçevesinde olmuş ve olmakta olduğuna inanan Müslümanlarca ileri sürülmektedir.
Deniyor ki “gerek kozmik, gerek toplumsal ve gerekse biyolojik olarak ortaya çıkabilecek her türlü evrim Allah’ın yarattıklarına vermiş olduğu “emr”lerden biridir.
İslam düşünce tarihinde yaratıcı tekâmül görüşünü kabul eden bir grup düşünür olduğu anlaşılıyor. Konunun daha iyi anlaşılması için burada ufak bir parantez yararlı olabilir:
Cabiri, İslam düşüncesinde bilgi sistemlerini beyana, burhana veya irfana dayalı sistemler olarak üç gruba ayırmaktadır. Bu sınıflandırmaya her gruptaki ileri gelen isimlerinden esinlenilerek Üç İbni’nin ( İbni Teymiye, İbni Rüşd-İbni ve İbni Arabininin) Duruşu da denilmektedir. Bu üç bilgi sistemini şematik olarak şöyle gösterebiliriz:
SİSTEM KAYNAKLAR DÜŞÜNÜRLER BEYANA DAYALI BİLGİ SİSTEMİ VAHİY, AYET, HADİS, NAKİL İBNİ TEYMİYE, ŞAFİİ, EŞ’ARİ, GAZALİ,
BURHANA DAYALI BİLGİ SİSTEMİ AKIL, DENEY, GÖZLEM
İBNİ RÜŞD, NAZZAM, CAHİZ, KINDİ, HAREZMİ, FARABİ, İBNİ SİNA, BİRUNİ, İRFANA DAYALI BİLGİ SİSTEMİ KEŞF, İLHAM, SEZGİ, AŞK İBNİ ARABİ, HALLAC-I MANSUR, CÜNEYD-İ BAĞDADİ, BEYAZID-I BESTAMİ, SÜHREVERDİ VE

Yaratıcı veya yaradılışçı tekamül adı verilen görüş ikinci gruptaki ulema, yani akıl ve deneyi öne çıkaran bilgi sistemine inananlar tarafından ileri sürülmüştür.
Bu düşünürler görüşlerini ileri sürerken akıl , deneyim ve gözleme dayanmakla beraber Kuranı Kerimdeki bazı ayetleri de gözden ırak tutmamışlardır.. Gerçekten Kuranı Kerimde bazı ayetler, fazla zorlanmadan evrimin Kuranda öngörülmüş olduğu şeklinde anlaşılabilmektedir. Özellikle aşağıdaki ayetler ilginç sayılabilir:
Enbiya 20/28 o kafir olanlar bilmediler mi ki, muhakkak gökler ve yer bitişik iken biz onları birbirinden yarıp ayırdık ve her diri şeyi sudan yarattık, hala iman etmezler mi?
Hicr15/26 Muhakkak ki, biz insanı kuru bir çmurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarttık.
Hicr 15/28 ve hatırla o zamanı ki, rab'bin meleklere demişti ki: Ben kuru bir çamurdan, bir şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım.
İnsan 76/1 İnsanın üzerinden, daha kendisi hiçbir şey değilken (hatta) adı anılmaya değer değilken uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip geçmedi mi?.
Cabir bin Hayyan ‘a (öl. 815) göre
“Allah ilk önce dört unsuru (hava, su, ateş, toprak) yarattı; sonra da onlardan maden, bitki, hayvan ve insan varlıklarının oluşumunu ve üremesini “irade” etti. Temelde ilahi yaratma fikrini kabul eden Cabir, bazı bitki ve hayvan türlerinin, hatta ilk insanın, kendiliğinden vücut bulduğunu kabul etmekten öte, minerallerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların suni olarak laboratuarda üretilebileceğini bile iddia etmektedir. Cabir, kendiliğinden oluşu tevlid ve tevellud, suni oluşumu tevalud ve tekvin, ilahi yaratma fikrini de kevn ve hâlk terimleriyle açıklamaktadır”
Nazzam (öl. 845) Nazzam bir nevi kozmolojik evrim diyebileceğimiz bir kuram savunmaktadır
Cahiz (öl. 869) “canlıların oluşumu ve aktüel evrimleri üzerinde durmaktaydı. Cahiz, Kitabu’l-Hayavan adlı kitabında biyolojik evrimi açıkca savunmuştur. Ona göre evrenin yaradılışını başlatan Allah, aynı zamanda onu evrimleşme yoluyla teşekkül edici, hem de türleri devamlı evrimleştirici kılmıştır. Bu bakımdan evrimin gerçek sebebi Allah’tır.”
Biruni’ye (öl. 1061 göre evrenin tekevvünü Allah’ın öyle irade etmesi bir evrimin sonucudur. Allah’ın ezeli planına göre evren, sürekli evrimler geçirmektedir. Bu esnada, uygun koşullar oluştuğunda madenler ve canlı türler birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır
İbni Haldun (öl. 1406) “Hurma ve üzüm ağacı sedef ve salyangoza, maymun insana, insan meleğe insilah edebilir” demektedir.
Bununla beraber İbni Haldun’un asıl amacının peygamberin “gayb”tan aldığı bilgi türüne açıklık getirmek olduğu ancak bu çalışması sırasında canlılardaki evrimini de açıklamak durumunda kaldığı ileri sürülmektedir.

IV – DAVALAR, TARTIŞMALAR, BİLDİRİLER ‎▲‎

ABD'DE EVRİM SAVAŞLARI ‎▲‎‎ Yandaki grafikte 2005 yılında 34 ülkede yapılmış olan bir anketin sonuçları gösterilmektedir. Ankette sorulan soru şudur:
Bugün bildiğimiz insanlar daha önce yaşamış olan hayvanların evrimleşmesi sonunda meydana gelmişlerdir. Doğru mu Yanlış mı ?
İngiltere, İskandinav ülkeleri, İsveç, Fransa gibi ülkelerde evrime inananların oranının yüksek olduğu, buna karşılık Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Lituanya gibi ülkelerde bu oranın düşük olduğu görülmektedir. Ankete göre Evrim Kuramına en düşük düzeyde inanma Türkiye’dedir. Türkiye’nin hemen üstünde ABD yer almaktadır.
Anketi yapanlar ABD’de evrime inananların Japonya’ya göre çok düşük olmasını, ABD’de bilimin fazla politize olmuş bulunmasına ve köktendinciliğin de çok yaygın olmasına bağlamaktadırlar.
Herhalde Evrim Kuramınin en hararetle tartışıldığı ülke ABD’dir. Sanıyorum yukarıdaki grafik bu durumun açıklanmasına biraz olsun yardımcı oluyor. Genelde Evrim Kuramınin fazla rağbet görmediği ülkelerde, ki bunlar çoğunlukla daha az gelişmişlerdir, karşı görüşlerin, ya hiç ortaya çıkmadığı ya da fazla etkili bir karşı duruş sergilenmediği ileri sürülmektedir. Evrim Kuramınin yaygın kabul gördüğü ileri ülkelerde ise, kültür düzeyi gelişmiş ve hoşgörü ortamı sağlanmış olduğu için, evrim konusu ile ilgili tartışmaların çok şiddetli olmayacağı düşünülmektedir.
ABD’ de bu konu hala çok şiddetli tartışmalara neden olmaktadır. Gerek evrimciler ve gerek karşıtları adeta bir savaş içindeler. Bu konuda yukarda yazının başında sözü edilen Ender Arkun imzalı yazı çok iyi fikir vermektedir. Onun için burada sadece bir dava sonucunu bildiren haber özetini vermekle yetinilecektir:
Dover Bölge Okulu’na karşı Kitzmiller Davasında (2005) bir Birleşik Devletler Federal Mahkemesi tarafından kamu okullarında fen dersinde evrim yerine akıllı tasarım öğretilmesini isteyen bölge kararının ABD Anayasasının Birinci Değişiklik (First Amendment)bölümünün hükmünün ihlali olduğuna karar verilmiştir. Birleşik Devletler Federal Hakimi 1ohn E. Jones ‘un bu kararına göre akıllı tasarım bir bilim değildir ve esas itibariyle dini niteliktedir.

VATİKAN'IN İLGİSİ ‎▲‎‎

Tahmin edilebileceği gibi Vatikan, evrim, yaradılışçılık ve akıllı tasarım konularıyla yakından ilgilenmektedir. Bu ilgiye Batı basınında sık sık yer verilmektedir. Papanın, Evrim konusunu kardinalliği döneminde de çok yakından izlediği bilindiği için, Katolik Kilisesinin yeni bir görüş geliştireceği üzerinde spekülasyonlar yapılmakta idi. Özellikle her yıl Castel Gondolfo villasında yapılan seminerden bu yolda bir haber çıkıp çıkmayacağı merakla bekleniyordu. Üstelik Papa Benedict XVI göreve başlama ayininde şöyle demişti:
Bizler evrimin rastlantısal ve anlamsız bir ürünü değiliz. Biz hepimiz Tanrının düşüncesinin sonucuyuz
Bu beklentinin gerçekleşmemesi biraz düş kırıklığı yarattı.
Konu ile ilgili bir gazete haberinin özeti şöyle:
Roma yakınlarında Castel Gondolfo villasında 1-3 Eylül 2007 tarihinde yapılan yıllık toplantının bu yılki konusu Yaradılış ve Evrim idi. Katılımcılardan Viyana Kardinali Christoph Schonborn ideolojik Darwincilik adlı bir kavramdan bahsetmiş, bu da basında Papanın ve Vatikan’ın ABD deki akıllı tasarım ve Evrim Kuramı konusunda yeni bir duruş alacağı şeklinde yorumlanmıştır. Buna karşılık diğer bir katılımcı Peder Fessio bu konunun hiç gündeme gelmediğini, katlımcıların sadece iman, akıl ve bilim arasındaki ilişkileri tartıştığını söylemiştir.
Aynı katılımcı Papanın katıldığı ikinci gün oturumunun odak noktasını şöyle özetlemiştir. “Evrim Kuramı, yaradılışın ilahi nedenini dışlamadığı müddetçe Kilisenin buna bir itirazı olmayacaktır. .”

ULUSLAARASI AKADEMİLER PANELİ ARAYA GİRİYOR ‎▲‎‎

Inter-Academy Panel (IAP=Uluslararası Akademiler Paneli) Dünyanın çeşitli ülkelerinde faaliyet göstermekte olan Bilimler Akademileri bir araya gelerek 21 Haziran 2006 tarihinde bir bildiri yayımlamışlardır. Bu bildiride, fen derslerinde, dünyada yaşamın kökenleri ve evrimi konusunda bilimsel kanıt, veri ve test edilebilir kuramların örtbas edildiği, inkar edildiği ya da bilimsel olarak sınanması mümkün olmayan kuramlarla karıştırıldığı belirtilerek, yetkililer, öğretmenler ve veliler çocukların bilimsel yöntemler ve buluşlar konusunda eğitmeye ve doğa bilimlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmaya çağrılmaktadır. Bildiride, ayrıca evrenin, dünyanın ve yaşamın kökenleri ve evrimi, madde madde kısaca açıklanmakta, doğayı kavrayışımıza bilimsel, sosyal, felsefi, dinsel, kültürel ve siyasal öğelerin (hepsinin) katkıda bulunduğu kabul edilmekle beraber, bu farklı alanların her birinin , kendi etkinlik alanının sınırları dışına taşmamaları ve diğer alanlara karşı özenli davranmaları istenmektedir.
Bildiriyi Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ile birlikte 68 Akademi imzalamış bulunmaktadır. İlginç bir nokta da şu: Iran İslam Cumhuriyeti Bilimler Akademisi de imzacılar arasında bulunmaktadır.

AVRUPA KONSEYİ DE DEVREDE ‎▲‎‎

Geçtiğimiz günlerde (Haziran 2007) Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, 'Eğitimde Yaradılışcılık Tehlikeleri ' başlıklı 1580 No'lu bir karar aldı. Bu kararın ilk iki paragrafı aşağıdadır:
Bir kısım insan için yaradılışçılık, bir dinî inanç olarak, yaşama anlam verir. Bununla beraber Parlamentolar Birliği, yaratıcılık fikirlerinin eğitim sistemimiz ve demokrasilerimiz için doğuracağı sonuçlar hakkında endişe duymaktadır. Dikkatli olmazsak yaradılışçılık Avrupa Konseyi’nin başlıca kaygısı olan insan hakları için bir tehdit oluşturabilir .
Doğal seçilim yoluyla türlerin evrimleşmesinin inkar edilmesinden kaynaklanan yaradılışçılık, hemen sadece bir Amerika olayı idi. Bugün yaradılışçılık Avrupa’ya sızmaya ve Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde yayılmaya başlamıştır.
Aynı Kararın “Eğitim Yaradılışçılık: Avrupa’da Yaradılışçı Girişimlerinin Başlıca Etkinlikleri, Bilimsel ve Dinsel Toplulukların Tepkilerine Bakış başlığını taşıyan bölümü ise doğrudan Türkiye ile başlamaktadır. Bu bölümden de birkaç paragraf aşağıdadır.
Mustafa Kemal tarafından 1920 lerde kurulduğu günden beri resmen seküler olan Müslüman ülkelerden birisi olan Türkiye’nin Bilimsel İslamî yaradılışçılık’ın ana tezgahı olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye bu kökten-dinci düşünce okulunun en faal ve en yapılanmış merkezlerinden biri olmaktadır.
Asıl adı Adnan Oktar olan Harun Yahya adlı İslam Vaizi bu hareketin en sembolik kişilerinden birisidir.
BAV ile Amerikan Yaradılışçılığı Araştırma Enstitüsü (=American Institute for Creation Research [ICR].)arasında çok sıkı bir bağ olduğu sanılmaktadır
.(BAV=Bilim Araştırma Vakfı Harun Yahya Hareketi içinde yer alan bir oluşumdur;).
Güzel mi? Bundan sonrası daha da güzel!

RADİKAL'İN İKİ YAZARI ARASINDAKİ POLEMİK ‎▲‎‎

Avrupa Konseyi’nin bu kararının tam metni Radikal Gazetesi’nde 'Eğitimde Yaradılışcılık Tehlikeleri' manşeti ile yayınlandı. Er tesi günü aynı gazetenin yazarlarından NM hanım bu kararı oldukça sert bir dille eleştiren bir yazı yazdı. Gazetinin diğer bir yazarı İB de buna cevap verdi. Bu polemik birbirini izleyen yazılarla devam etti.
Aşağıda bu yazılardan bazı cümleleri aynen bulacaksınız:
NM’nin Yazılarından alıntılar
Tek kelime ile son derece dayatmacı bir anlayış ve davranış. Onun ötesinde, sergilenen, pozitivist, bilim budalalığı.
Bilim, mevcut fizik ve biyolojik dünyanın keşfi, bu keşiften hareketle, fizik dünyada insan konforu lehinde icatlar ve biyolojik dünyada insan sağlığına yönelik gelişmelerin temelini oluşturur. Varoluşla ilgili soruların cevabını vermez, veremez. Bu, felsefe, yani spekülasyonun alanıdır. Bu alanda fikir yürütülür, hiçbir şey ispat edilmez, doğrulanıp, çürütülemez. Evrim Kuramı de, adından da anlaşılacağı gibi bir 'kuram'dir, yani varsayımdır . (?!) Kuramler, bir yere kadar bilimsel gelişmelere zemin oluşturabilir, nihaî sorulara gelince, kuramlar varsayım sınırında kalır.
Hele, insan hakları ve demokrasi gibi konuların, Evrim Kuramıyle hiçbir alakası yoktur”
***
“Yeni dünya düzeninin kışkırttığı çatışma ortamının yeni bahanesi din ve medeniyet savaşı olduğu için, kültürel alanda 19. yüzyılın tartışmalarına geri döndük. Her şeyden dini inançları sorumlu tutma anlayışı, bazen doğrudan, bazen dolaylı yoldan bu yeni çatışma ortamını besliyor, dikkatleri bu konu üzerinde yoğunlaştırmaya devam ediyor.”
***
“Yaradılışa inanmak, insan haklarına ve demokrasiyle ters düşer demek, tüm inananları hedef alan ithamlardır”
***
“Bilim, mevcut fizik ve biyolojik dünyanın keşfi, bu keşiften hareketle, fizik dünyada insan konforu lehinde icatlar ve biyolojik dünyada insan sağlığına yönelik gelişmelerin temelini oluşturur. Varoluşla ilgili soruların cevabını vermez, veremez”

İB nin yazılarından alıntılar
“( Bu yazı )konumuzla ilgisi olmayan, tartışmanın özünü yansıtmayan şeylerden oluşuyor. “
***
'akıllı tasarım' konusu bilimsel bir kuram değil bir inancın konusudur.”
***
'Astronomi' kuramı da, Nuray Mert'in kullandığı anlamda varsayımdır. Ama aklı başında kaç kişi çıkıp okullarda astronominin yanı sıra doğduğunuz gün gökyüzünde görünür konumda olan bir-takım yıldızların bütün hayatınız ve karakteriniz üzerinde etkili olduğunu ileri süren 'Astroloji' ile aynı anda öğretilmesini söyler?
***
Din kitapları insanın ve diğer canlıların dünyaya nasıl geldiği hakkında farklı şeyler söylüyor olabilir. Bu farklı şeyleri illa öğreteceksek, bunların yeri din dersleridir, biyoloji gibi, fizik gibi bilim dersleri değil.
***
Kaldı ki, benim bildiğim İslam'ın Evrim Kuramıyle bir uyuşmazlığı yoktur. İslam'a göre Allah 'Ol' demiştir ve evren yaratılmıştır, o evrenin sakinlerinin bugün oldukları gibi mi, yoksa tekhücrelilerden itibaren evrimleşerek mi yaratıldıkları gibi detaylara girmez İslam.

V - SONUÇ ‎▲‎

KISSADAN HİSSE ‎▲‎‎

Yukarıdaki tartışmalarda özellikle şu noktaların dikkate değer olduğunu sanıyorum:
  • Bu tartışmaların asıl konusu, Evrim Teorisinin doğruluğu veya yanlışlığı değil,
  • Bilimselliği kesinlikle kanıtlanmış olan bu teorinin yanında veya onun yerine, Yaratılışçılık, Yaratılışçı Tekâmül, Akıllı Tasarım gibi, daha çok inanca dayalı, görüşlerin de okul müfredatlarına dâhil edilip edilmemesidir.
Her ne kadar evren, doğa ve yaşamda meydana gelmiş ve gelmekte olan değişikliklerin açıklanması bağlamında ileri sürülen teorilerin ve teori benzeri görüşlerin doğruluğu da zorunlu olarak tartışmalar içine çekilmekte ise de
  • Bu tartışmalar bilimsel platformlarda değil daha çok mahkemelerde, yasama ve yürütme organları nezdinde, ilk ve orta eğitimle ilgili kurumlarda, gazetelerde vb yapılmaktadır,
  • İleri sürülen savlar bilimsel olmaktan çok inancı ve psikolojiyi öne çıkaran savlardır.
Diğer taraftan, Evrim Teorisinin yanlışlığını canını verircesine kanıtlamaya çalışanlar
  • Evren, doğa ve yaşamdaki değişiklikler konusunda bilimsel doğrulara ulaşmak uğruna değil,
  • Doğrudan kendi dini inançlarını korumak için de değil,
  • Bu inançları bütün topluma dayatmak için çabalamaktadırlar.
Bu sonuncu noktadan başlayalım: (Yeri gelmişken, bugün bu ülkede “türban” konusunda yaşananların, türbancılarca konuya tam bu açıdan yaklaşıldığı için düğümlendiğini saptayalım. Çünkü özel yaşamında kimsenin kılığına kıyafetine karışan olmadığı halde bugün koparılan yaygara böyle bir dayatmanın sonucudur.)
Burada asıl altı çizilmesi gereken husus ise Evrim Teorisine karşı çıkışın semavi dinlere mensup insanların kendi dinî inançlarını başkalarına dayatma arzusundan kaynaklanıyor olmasıdır.
İnsanlar neden başkalarının da kendi inandıklarına inanmasını isterler?
  • Gerçekten kendi inançlarını yaymanın kendilerine sevap kazandıracağına inandıkları için mi? maddi, manevi yararlar sağlanacağını umdukları için mi?
  • Kendi b> inançlarından emin olmadıkları için mi?
  • Yoksa bu çabaların arkasında başka b> karanlık emelli kuruluşların iğvası mı yatıyor?
Bunların gerçekten tartışmaya değer sorular olduğunu düşünüyorum.
Bilimsellik, bilimsel yöntem ve bilimsel platform konularına yukarda değinildiği için eğitim konusuna geçiyorum.
Evrim Teorisinin yanlışlığını savunan görüşlerin öğrencilere öğretilmesine karşı çıkılmasının birinci nedeni, bu görüşlerin din kültürü ile ilgili derslerde değil, Evrim Teorisinin anlatıldığı biyoloji, jeoloji gibi fen derslerinde okutulmak istenmesidir. Ayrıca bu görüşlerin dogmalardan arındırılmasına da karşı çıkılmaktadır.
Buradan bizde son günlerde Anayasa değişikliği bağlamında tartışılan konuya gelirsek… Konu insanı acı acı düşündürecek kadar farklı bir boyuttadır. Anayasaya göre zorunlu dersler arasında bulunan Din ve Ahlak Kültürü dersinde bu ad altında düpedüz İslam Dini ve üstelik bu dinin belli bir yorumu öğretiliyor. Son günlerdeki tartışmalarda ise, Alevilik öğretisinin de müfredat içine alınıp alınmaması, yani başka dogmaların çocuklara, gençlere öğretilmesine fırsat verilip verilmemesi üzerinde duruluyor. Özet olarak denebilir ki Akıllı Tasarım la ilgili tartışmaların bile çok uzağındayız.
Bu sözlerden kesinlikle din kültürünün öğretilmesine karşı olunduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Aksine bu konuya eğitim proglarında daha doyurucu şekilde yer verilmesinin gerekli, olduğunu düşünmekteyiz.
Sırası gelmişken Batılı Aydınlar hakkındaki bir görüşümü burada açıklamak istiyorum. Kendi gözlemlerime göre batılı aydınlar üç konuda oldukça donanımlıdırlar:
  1. Tarih kültürü ne sahiptirler ve kendi ulusal tarihlerini çok iyi bilirler.
  2. Başta Eski Yunan Mitolojisi olmak üzere mitolojik olay ve kahramanlar hakkında oldukça kapsamlı bilgiye sahiptirler
  3. Kutsal Kitap ‘ı çok iyi okumuşlardır. Üstelik yalnız dindar Hıristiyanlar değil, deistler, hür düşünceliler, agnostikler, kuşkucular, tanrı tanımazlar kısaca bütün dindar olmayanlar da aynı çabayı göstermişlerdir.
Bu üç konunun da bir aydının kazanımları içinde bulunmasının zorunlu oluğuna inanıyorum. Bu yüzden de zamanında bu konularda daha fazla çaba göstermediğim için çok üzülüyorum.
Çoğu Cumhuriyet Aydını nın da pek farklı durumda olmadığını görmek beni ayrıca üzmektedir.
Dahası da var: Bu gün ülkemizdeki bağnazlık ve tutuculuk atmosferinin ve lümpen kültürün nedeni olarak
  • Hızlı şehirleşme,
  • Yavaş ekonomik kalkınma,
  • Nüfus artışını karşılayamayacak derecede az artan eğitim kapasitesi,
  • Küreselleşme adıyla gelen dış dayatmalar
veya daha başka etmenler olduğunu biliyoruz. Kanımca bu olumsuzlukların en önemli nedenlerinden birisi de AYDINLARIN HALKTAN KOPMUŞ OLMASIDIR BU KOPUŞ OLMASAYDI YANİ AYDINLARIMIZ ATATÜRKÇÜ AYDINLANMAYI HALKIN İÇİNDE YAŞASALARDI VE DİN KÜLTÜRÜNDEN BU KADAR UZAK KALMASALARDI, bu gün ülkemizde her şey farklı olcak,örneğin, seçim sonuçları özgür düşünce ve akılcılık taraftarları açısından böyle ümit kırıcı olmayacaktı. Diğer bir deyişle Cumhuriyet Aydınının dine ilgisiz kalmasının halktan kopuşun başlıca nedeni olduğu düşünülmektedir. Bu bakımdan, din kültürü dersleri ortaokul ve lisede mutlaka okutulmalıdır; ama ilmihal veya namaz hocası düzeyinde değil, bir kültür dersi olarak.

SÖZÜN ÖZÜ ‎▲‎‎

Yeniden başladığımız yere dönmek iyi olacak.ersek iyi olacak. Şinasi Nahit “Bu memleket uzun laftan batacak” dermiş. Uzun lafın kısası şu:
  • Evrim doğal bir süreçtir.
  • Darwin ’ciler bu süreci şimdilik yanlışlanamamış olan bir teori ile açıklamayı başarmış bulunuyorlar.
  • Bugün Dünyada Pozitivizmin bütün soruları açıklayamadığına inanan insanlar vardır; hem bunlar belki de çoğunluktadırlar. İşte bu insanlar evrim süreci ile ilgili olarak kendi din’î inançları ile çatışmayacak başka görüşler oluşturmuş bulunuyorlar. Bu görüşlere kimsenin itirazı bulunmamaktadır.
  • İtiraz, yalnız evrim süreciyle ilgili olarak değil her konuda bilimsel olduğu kanıtlanmamış görüşlerin çocuklarımıza ve gençlere bilim ve fen konuları içinde okutulmasınadır.
SON SÖZ Yalnız evrim süreci konusunda değil insanın aklını yoran bütün konularda şairin dediği gibi
HAKİKAT BİR AMA RİVAYET MUHTELİF